Her ne kadar kavram ve mefhum sözcükleri bazılarına göre aynı manayı ifade etse de bizim mutlak kanaatimize göre bir birinden çok farklıdırlar. Şöyle ki kavram, müşahhas (concrete:somut), gayet sarih ve basit şeylere denilmektedir ve felsefe literatüründe concept olarak geçmektedir. Mefhum ise mücerret (abstract:soyut) şeylere denilmekte ve felsefe literatüründe notion olarak geçmektedir. Bu ayrıma şöyle bir misal verebiliriz; insan bir kavramdır fakat insanî mefhumdur. Yahut insan derken kastettiğimiz iki ayaklılığı ve yüksek zekâsıyla karakterize edilen canlıysa bu bir kavramdır. Fakat kastımız huy ve ahlâk yönünden üstün nitelikli bir kimse ise bu mefhumdur. Buradaki insan lafzıyla sözde zikri geçmeyen bir mânaya delâlet etmiş oluruz; Gerçek bir insan, O insan evladıdır gibi cümlelerde kullandığımız üzere. Dolayısıyla başlığımızda geçen her bir kavramı bir mefhum olarak başlıca ele almak mecburiyetindeyiz. Ta ki lafızla kastettiğimiz mana ortaya çıkabilsin ve fehmedilebilensin.
İktisat kavram olarak ekonomiye delalet etmektedir. Mefhum olaraksa bir ekonomik tutuma işaret etmektedir. Kavram olarak iktisat kurucularının menfaati önceler. Mefhum olarak kastettiğimiz iktisat ise kendi kurumunu ve durumunu dinî, insanî ve ahlâkî tutumlara göre önceler. İktisada bu ivmeyi kazandıracak olan ise yüce bir hayat felsefesidir.
Hayat kavramı ise canlılık ve sağ olma durumunu yani yaşamı ifade etmektedir. Fakat mefhum olarak kastımız yaşam değil yaşantıdır. Yaşam bireysel bir durumu ifade ediyor ve ölünce yok olup gidiyor. Yaşantı ise bir yaşam modelini öngörüyor. Kuşaklara ve asırlara temayüz edip deveran ed(ebil)iyor. Kapital’e göre bu bir döngüdür, bizce ise bir tevarüs…
İktisadî Hayat ise şayet Kapital’in kastettiği mana ise bizce bu mefhum olabilme vasfına layık olamamış concept formation:kavram formasyonu’dur. Ama bunla kastedilen hakikaten kendi kurumunu ve durumunu dinî, insanî ve ahlâkî tutumlara göre dizayn eden bir ekonomi ise bu yüce bir mefhumdur. En güzel tanımıyla kaynağını Kur’an ve Sünnetten alarak çağın iktisadî meselelerine çözüm bulmaya çalışan, İslam’ın vazetmiş olduğu nizama uygun olarak ekonomik bir uygulama alanı oluşturan ve toplum hayatını iktisadî yönden en üst seviyeye çıkarmaya çalışan bir tutumdur.
Fütüvvet ise iktisadî hayatın şah damarıdır. Tasavvufî bir mahiyette iken XIII. yy. itibariyle içtimaî, iktisadî ve siyasî yapılanmaya nüfuz ederek ekonomik hayata ab-ı hayat olmuştur.
Rumuz ise sembol manasında. Ama bir logo ve icon olarak düşünürsek kavram olarak kalır. Daha çok istiare, işaret ve nişan olarak düşünmek lazım. İslam’ın hilal ile, Allah lafzının lale ile sembolize edilmesi gibi. Sûfîler bir mânayı, bir düşünce ve duyguyu üstü kapalı bir şekilde ifade etmeye de rumuz demişlerdir. Sûfîler diyoruz çünkü iktisadî hayata fütüvvet çizgisini kazandıran başrol Âhiler’dir…
Âhilik yani bir idea, felsefe ve hayat modeli. XIII. yüzyılda Anadolu’da görülmeye başlamış ve kısa bir süre sonra Osmanlı Devleti’nin kurulmasında önemli rol oynayan dinî-içtimaî teşkilât. Uhuvvet (kardeşlik) duygusundan dolayı âhi (kardeş) kelimesiyle maruf olmuş, fütüvvet (fedakârlık) duygusuyla kardeşliğini teyit ve tekit etmiştir. Bu teşkilatın pîri Şeyh Nasîrüddin Mahmûd Ahî Evran b. Abbas olup Ahî Evran (Evren) adıyla bilinmektedir. Öncülüğünü yaptığı Âhilik müessesi Anadolu’da iktisadî ve siyasî alanda büyük hizmetlerde bulunmuştur. Hatta Moğol istilâsı zamanında devlet otoritesinden mahrum olan bölgelerde mahallî otorite kurmuş ve millet için düşmanla cenk etmiştir. Her asırda çarşı pazarın nabzını tutmuş, sûfîyane bir usulle tüccarı ve esnafı irşâd etmiş, iktisadî hayatta fütüvvetin rumuzu olmuştur. Fakir-fukaranın ve garip-gurebânın sığınağı olan bu teşkilatın mahiyetini, muhtevasını, felsefesini ve idealizmini yeniden anlayarak ve yaşayarak bugünkü ekonomik buhrandan çıkacağımıza inanıyorum. Hem millet olarak hem de devlet olarak. Zira Âhilik Nas nutukları atmak değildir nas’a göre yaşamaktır. Bu hususta son söz olarak diyeceğimiz;
Ya Kapitalin ön gördüğü iktisadî yaşama ya da Âhilik’in yaşattığı iktisadî yaşantıya!