Bulgaristan’ın kuzeydoğusundaki Deliorman bölgesi, Osmanlı İmparatorluğu’nun “pehlivan yatağı” olarak bilinen diyarı. Deliorman’ı Harun Engin dostumdan çok duyardım. Kendisi o bölgeden, ataları Çanakkale’ye o bölgeden göçmüşler, 93 Harbinden sonra. Sık sık Deliorman’dan ve güreşlerden bahsederdi bana. Hatta orada geleneksel devam eden güreşlere her yıl gittiğini şu anda da manevi güreş ağası olduğunu dile getirdi. Deliorman hakkında epeyce bilgi sahibi olmuştum. İsmini duyduğum ancak hayatı hakkında pek bilgim olmayan Koca Yusuf’u da geçenlerde elime geçen Halil Delice’nin “Cihanı Titreten Türk Koca Yusuf” kitabını okuyunca tafsilatlı tanımış oldum. Roman tadında yazılmış kitapta çok ilgimi çeken kispet giyme hikayesini sizlere aktarmaya gayret edeceğim.
Deliorman bölgesinde, Tuna boyundaki Rysçuk’u Edirne’ye bağlayan yolun üzerinde Razgrad şehri yakınlarındaki Isperih (Kemallar) köyünde de pehlivanların piri Demir Hasan Baba’nın türbesi var. Yetişen delikanlılar, gençler güreş yapmaya hazır olduklarında bu türbe de yapılan geleneksel kispet giyme törenleriyle pehlivanlığa adım atıyorlardı. Şumnu kasabasının Karalar Köyü’nde dünyaya gelen Yusuf büyümüş artık kispet giyme zamanı gelmişti. Babası Deli İsmail gibi pehlivan olan Koca Yusuf çocukluk yaşlarından beri rüyalarını süsleyen pehlivanlığa ilk adımını atacaktı Demir Hasan Baba türbesindeki törenle. Demir Hasan Baba’nın “Güle üç defa yenildikten sonra gerçek pehlivan olacaksın” sözü kendini bildiğinden bu yana Yusuf’un aklını kemirir dururdu. İşte şimdi onun dergahında kispetini giyecek ve pehlivanlık serüvenine başlayacaktı. Başlamasına başlayacaktı Yusuf, dünyaca ünlü bir pehlivan olup hiç kimsenin kendisini yenemeyeceğinden habersiz, güle üç defa yenileceğini de bilmeden.
Cihan devleti Osmanlı’ya nice Pehlivanlar yetiştiren Demir Baba dergahında Yusuf’un kispet giyme törenine babası pehlivan Deli İsmail herkesi davet etmişti. Bütün aile fertleriyle birlikte Deli Orman halkı, Filipeliler, Karlıovalılar ve Kızanlıklılar Demir Hasan Baba dergahına akın etmişti. Törene Tatar Pazarcık Kaymakamı da gelmiş, Kaymakam Aziz Paşa’nın kendisine teslim ettiği ve İstanbul’dan Yusuf için gönderilen Aziziye Nişanını da yanında getirmişti.
Yıl 1876, aylardan haziranın üçüncü günü. Haftanın en önemli sayılan cuma günü Yusuf kispet giyme töreni için bütün hazırlıkları yapmıştı. Demir Hasan Baba dergahında herkes toplanmış, törenin başlayacağı zamanı beklemekteydi. Demir Hasan Baba dergahında hocanın odasına girmek pek mümkün olmazdı. Bütün yetişen pehlivanlar bu odaya girmek isterlerdi ancak bu bugüne kadar hiç kimseye nasip olmamıştı. Deliorman pehlivanlarını yetiştiren bir hoca olurdu. Her pehlivan bir hocadan güreşe dair taktik eğitimi alırdı. Yusuf’un hocası da İsmail Pehlivan idi. Kispet töreninden önce Yusuf’a şunu söylüyor. “Bugüne kadar dergâhta kispet giyme törenlerinde Demir Hasan Baba’nın odasına giren hiç kimse olmadı buraya ilk defa sen gireceksin. Bu oda ilk kez sana nasip olacak.” Hocası İsmail Pehlivan Yusuf’u çağırıp odaya davet ettiğinde Yusuf odanın içinde Demir Hasan Baba’ya ait Demir ayakkabıları, kispeti, kılıcı, okları ve içinde kimsenin ne olduğunu bilmediği esrarlı bir sandık olduğunu gördü. Yusuf çok heyecanlıydı, hocası Yusuf’a seslenerek şunları söyledi: “Evladım Yusuf, bugün kispet giyme törenin çok güzel olacağa benziyor. Bütün Deliorman gelmiş dergâha. Sana çok önemli bir şey söylemem gerekiyor. Sen de bunu duymuşsundur belki ama yine de ben söyleyeyim. Kispet Giyme töreninde ilk defa kispet giyen pehlivanlara Demir Hasan Baba’nın kispeti giydirilir. Demir Hasan Baba’nın pehlivanlık ile ilgi vasiyetlerini tutmaları onun yolundan ayrılmamaları onlara telkinde bulunulur. Sonra da Demir Hasan Baba’nın kispetini çıkarırlar ve kendi kispetlerini giyerek güreşlere devam ederler. Ancak senin durumun farklı sana Demir Hasan Baba’nın kispetini giydireceğiz ve bir daha da onu üzerinden çıkartmayacaksın. Bununda tek bir şartı var kispetin sana uyması gerekir.”
Zira Demir Hasan Baba’nın bir vasiyeti vardı. O vasiyette şu idi, “Fındık kırma taşını kim kaldırır ise ve kispet kimin bedenini oturursa kispetin devamlı sahibi o olur.”
İsmail Pehlivan daha önce Yusuf’un fındık kırma taşını kaldırdığını görmüştü ve kispetin Yusuf’a nasip olacağını düşünüyordu.
Yusuf oldukça heyecanlıydı. En çok da kispet üzerine tam gelecek mi? Onu merak ediyordu. Yusuf, yaka ve yen kenarları annesi tarafından işlenmiş ayaklara kadar uzanan beyaz gömleğini giymiş olduğu halde bütün heybetiyle odadan içeriye girdi. Yusuf kefenini giymiş gibiydi adeta. Zaten bu beyaz gömleğin gelenek haline getirilerek giyilmesinin bir sebebi vardı. O sebep de Malazgirt Savaşı’ndan önce beyaz bir gömlek giyerek bu benim kefenimdir, ölürsem beni bununla gömün diyen Sultan Alparslan ile Kırkpınar güreşlerinin doğmasına vesile olan ve güreşir iken şehitlik mertebesine kavuşan iki yiğidin hatırasını yaşatmaya çalışmaktı. Bu şekilde Yusuf kispeti giymeden önce Demir Hasan Baba’nın pehlivanlar için koyduğu yedi şartı hayatının sonuna kadar yerine getireceğini söylemiş oluyordu. Neydi bu yedi şart; ele, bele dile, ayağa, göze, kulağa ve kalbe sahip çıkma şartı. Yusuf cemiyete gelen herkesin huzurunda yemin ediyordu.
Daha sonra İsmail Pehlivan kispeti getirdi ve Yusuf’a giydirdi. Herkes gıpta ile Yusuf’u izlerken bir sorun oluştu. Kispet Yusuf’a epeyce bol gelmişti. Halbuki Demir Hasan Baba’nın kispetine sahip olabilmenin ikinci şartı, kispetin vücuda tam olarak oturması gerekiyordu. Hocası İsmail pehlivan hariç herkes şaşkındı. Hocası ise Yusuf’a gülümseyerek bakıyor, meraklanma evlat diyordu. Hocası sanki birazdan olacaklardan haberdar gibiydi. Kispet giyme töreninde sembolik güreşte yapılırdı. Sembolik güreş için Yusuf ile Kâhya hazırlıklara başladılar. Güreşe başlamadan önce güreşçiler peşrev hareketleri yapardı. Peşrev, pehlivanların güreşten önce maneviyatlarını yükseltmek ve seyircinin zevkini okşamak maksadıyla yaptıkları ısınma ve kültür fizik hareketleridir. Yusuf peşrev hareketleri yaparken kendisini, aynı zamanda güreşçi olan Sultan Abdülaziz’in huzurundaymış gibi hissediyordu. Bir yandan da bol gelen kispetini düşmesin diye eliyle tutuyordu. Büyük bir coşku içindeydi Yusuf. Törene gelenlerde Yusuf’un bu coşkusu karşısında neşelenmişler ve pür dikkat onu izliyorlardı. Yusuf, öylesine peşrev hareketleri yapıyordu ki görenler hayranlıklarını gizleyemiyordu. Yusuf peşrev hareketi yaptıkça Demir Hasan Baba’nın kispeti yavaş yavaş Yusuf’un vücuduna oturmaya başlamıştı, bir süre sonra da kispet tamamen vücuduna denk gelmişti. Böylelikle Demir Hasan Baba’nın vasiyetinin ikinci şartı da yerine gelmişti. Sembolik güreşte kâhyayı yenen Yusuf’a hocası İsmail Pehlivan “Evladım artık Demir Hasan Babanın kispetini hak ettin. Bundan sonraki hayatında bu kispet ile güreşlere devam edeceksin.” diyerek kispet giyme cemiyetine gelenlerin huzurunda Yusuf’u takdir etti. Yusuf bundan sonra dergâha, Demir Hasan Baba’ya ve dahi Deli Orman’a hayırlı bir güreşçi olacağını söyleyen Hocası İsmail Pehlivan yolunun açık olması duası ve temennisinde bulundu.
Böylece tarihi bir gelenek yerine getirilmiş, güle üç kez yenilince gerçek pehlivan olacak olan Yusuf’un güreş hayatı başlamış oldu. Demir Hasan Baba’nın kispetini hak eden Yusuf, hocası İsmail pehlivan tarafından meydanlarda güreşip nice başarılar kazanabilmesi için dönemin en iyi güreş ustası ve hocası Dursun pehlivana emanet edildi.