Sözlükte güvenmek ve samimiyetle inanmak anlamlarına gelen iman, Kur’an-ı Kerim’de sadece bir olan Allah’a ve kendisinin mesajına güvenmek anlamına gelmektedir. Genel anlamda bir dine ya da yaşam tarzına gönülden bağlanmak anlamı da taşıyan iman samimiyet ölçüsüyle de bağlılığımızın derecesini ölçer. İman samimiyetle ve içtenlikle bağlanılırsa bir anlam ifade eder. Bugün çok şükür ki bizi yaratan Rabbimize iman ediyor Onun istek ve arzularına göre hayatımızı düzenlemeye gayret ediyoruz.
Hakiki bir iman sahibi olabilmemiz için rehberimiz, önderimiz ve Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v.)’in hayatını kendimize düstur edinmeliyiz ki, bizlerde onun gibi Allah’ın sevgili kulları arasında olabilelim. Peki bu nasıl olacak. Nasıl hayatımızı Hz. Peygamberimizin hayatına benzetebileceğiz. İşte bu nokta, en can alıcı nokta. Burada sizlere Hz. Peygamberimizin hayatında bize örneklik sağlayacak birkaç noktayı izah etmeye çalışacağım. Bu hadiseler öyle olaylar ki ancak samimi bir iman ile izah edilebilecek türden.
İlk olay nübüvvet gelmeden önceki yaşanan bir olay. Hepimizin de bildiği çokça anlatıla gelen hakem olayı. Bazı yerleri selden yıkılan Kâbe’yi Mekkeliler tamir etmeye başlamışlardı. Duvarlar yükselip sıra “Hacerü’l-Esved”ismi verilen kutsal siyah taşı, Kâbe duvarındaki yerine koymaya gelince, her kabile bu şerefi kazanmak için adeta birbirleriyle yarışa koyulmuşlar. Hatta bu yüzden aralarında anlaşmazlık ve kavga çıkmıştı. Sonunda gerçekten güvenilir ve doğru bir kişi olduğuna inandıkları Hz. Muhammed (s.a.v)’i hakem yapmaya ve O’nun vereceği hükme razı olmaya karar verirler.
Hz. Peygamberimiz “Hacer’ül-Esved”i bir yaygı üzerine koyar ve yaygının uçlarından kabile başkanlarına tutturur. Hep birlikte taşı yukarı kaldırırlar ve Hz. Peygamberimiz de taşı mübarek elleriyle duvardaki yerine koyar. Böylelikle kabileler arasındaki anlaşmazlık O’nun bu uzlaştırıcı davranışı ile son bulur. Hz. Peygamberimiz bu davranışı ile emin, güvenilir biri olarak insanları kırmadan uzlaştırıcı bir kişilik ortaya koymuştur. Bu olayda en önemli vurgu emin bir kişiliği ile hakemlik yapması ve kırıcı bir üslup yerine uzlaştırıcı bir üslup sergilemesidir. Demek ki bizim önce emin ve güvenilir bir kişiliğe sahip olmamız ardından da her daim uzlaştırıcı bir yapı da olmamız gerekir. İnsanları itip kakma yerine kucaklama ve sevebilme yönünde bir karakterimiz oluşmalı. Nübüvvet öncesi yaşanan bu olay Hz. Peygamberimizin genel karakterini yansıtma babından oldukça önemlidir. İman için önce güvenilir kişiliğe sahip olmamız gerekir ki imanın diğer gereklerini daha sağlıklı yerine getirebilelim.
İmanın varlığını ve derecesini ortaya koyan ikinci olay Senetül Hüzün öncesinde yaşanan 3 yıllık ambargo. Müşrikler Hz. Peygamber Efendimizi İslam davasından vazgeçirmek için türlü yollara başvuruyorlardı. Müslümanlara yapılan işkenceler, alaya almalar vs. derken en sonunda nübüvvetin gelişinin 7. yılında başlayan ve 3 yıl süren bir ambargo bir diğer ifade ile boykot başlattılar. Haşimi oğullarına karşı ve Müslümanlara karşı uygulanan boykot sonucunda sahabenin büyük çoğunluğu gibi Hz. Peygamber Efendimiz ve ailesi de bu boykottan etkilendi. Hatta öyle bir dönem yaşandı ki Hz. Peygamber Efendimiz açlıktan karnına taş bağlamak durumunda kaldı. Mekke’nin en zenginlerinden biri sayılan zevcesi Hz. Hatice validemiz de bütün malını Müslümanlar aç kalmasın diye harcayıp bitirmişti. Rabbimizin Habibim diye hitap ettiği Hz. Peygamber Efendimiz açlıktan bağrına taş bağlamıştı. Vakti zamanında Hz. Meryem (a.s.)’e o dönemde bulunduğu yerde yetişmeyen yiyecekleri önüne seren Allah, habibim dediği ve sen olmasan Kâinatı yaratmazdım dediği Hatemül Enbiya olan Hz. Peygamberimizi bütün yaratılmışlardan üstün görmesine rağmen aç kalmasını yeğlemiş Onu ve ashabını büyük bir imtihana tabi tutmuştu. Habibinin açlıktan karnına taş bağlaması bugünlere bir işaret ve ibret içindi elbette. Bütün varlığını Allah için tüketen Hz. Hatice’ye bunu yaptıran elbette imanı idi. Onlar öylesine büyük bir iman sahibi idiler ki altından ırmaklar akan Cenneti hak etmişlerdi. Bizim de bugün aynı cenneti hak edebilmemiz için yeri ve zamanı geldiğinde bütün malımızdan hatta canımızdan vazgeçebilmemiz lazım. İmanımız bize bunu yaptırtmıyorsa o imanımızı sorgulamamız gerekir. Bugün hiç günlerce aç kaldık mı? Açlıktan karnımıza taş bağladığımız oldu mu? Maalesef her türlü zevk-ü sefamız yerinde yediğimiz önümüzde yemediğimiz ardımızda ya da stoklarda kilerlerde. Bugün o ambargoyu iliklerine kadar Gazzeli, Filistinli kardeşlerimiz hissediyor biz ise onlara yarım eli bile uzatmaktan aciziz. Bugün geldiğimiz nokta da imanımızı sorgulamamız lazım biz nasıl Müslümanız diye kendi kendimize sormamız lazım.
İmanı kemal noktasına çıkaran bir diğer olay ise Hicretle yaşanan olaylar. Hz. Peygamber Efendimiz doğduğu şehirden çıkıp bir selamet yurdu olan Medine’ye hicret ediyor. Bundan sonra Medinelilerin kendisini koruması altında İslam’ı ve Kur’an’ı anlatmaya başlıyor. Ancak kendisi gibi Mekke’den Medine’ye hicret eden Ashabı Medine’ye ulaştığında ne kalacak yerleri var ne de 1 dirhem paraları. Zira bütün mal varlıklarını her şeylerini Mekke’de bırakıp sadece kendi bedenlerini Medine’ye getirebilmişlerdi. Bu durumu Hz. Peygamber Efendimiz çözebilmek için çağlar ötesine de bir mesaj niteliğinde Mekke’den Medine’ye gelen Muhacirler ile Medine’de onlara kucak açan Ensar arasında bir kardeşlik köprüsü kurmuş ve Ensar dan her bir kişiyi Muhacirler ile kardeş ilan etmişti. Mekke’den gelen sahabenin imtihanı bütün varlıklarını hiç tereddütsüz Mekke’de bırakıp akıbetlerinin ne olacağını düşünmeden Hz. Peygamberimizin izinden giderek Medine’ye hicret etmeleri idi. İmanları bunlara onu söylemişti ve onlarda onu yapmışlardı. Şimdi sırada Medineli Ensar’ın imtihanı vardı. Ensar da elbette kardeşliğin gereğini yerine getirecekti. Onlarda hiç tereddüt etmeden Muhacir kardeşlerini de incitmeden varlıklarını, bağını bahçesini Mekkeli kardeşleriyle paylaşacaktı. Öyle bir iman ile ki daha henüz yeni İslam ile tanışmışlar ama iman yüreklere öyle işlemiş ki bugün bile o dönemde yaşananları okudukça, anlatıldıkça insanın aklı duruyor. Ensar bahçelerine sırtını dönüyor ve Mekkeli muhacir kardeşine kardeşim bahçelerimin istediğin kısmı senin hangisini beğenirsen al diyordu. Bir insana bunu yaptıran ancak imandır başka hiçbir güç insana kendi emeği ile kazandıklarını bir başkasına “bila bedel” verdirtmez. İşte bugün bizim de ihtiyacımız olan şey Sahabedeki, Ensar’daki o iman. Bugün hep biriktirme ve yığma derdindeyiz. Gösteriş derdindeyiz. 10’larca belki 100’lerce dairesi olan birisi bir dairemiz de ihtiyaç sahibine verelim demiyor, kira bari almayayım ya da daha az kira alayım bile demiyor. Gözü kırpmadan muhacir kardeşine belki de en çok sevdiği bağını bahçesini en çok sevdiği malını mülkünü veren Ensar da altından ırmaklar akan cennete talip bugün üst üste mal yığma sevdasında olan bizde aynı cennete talibiz. Cenneti, Cemalullah’ı kazanabilmek öyle kolay değil, çok büyük fedakarlıklar gerekir bunun için.
Velhasıl iman öyle süslü cümleler ile anlatılabilecek bir şey değil. İman önce güven, eminlik ve dürüstlük ister, sonrasında meyvesi tatlı kendisi acı olan sabır ister. Bütün bunlara ilave olarak da Allah yolunda hiç tereddüt göstermeden yürekte zerrece şüphe oluşturmadan bütün samimiyetimizle infak etmek gerekir. İnfak imanın zirve noktasıdır. Yazımı yüce Rabbimizin bakara süresinin 155. Ayetinde bizlere seslenişi ile tamamlamak istiyorum. Rabbimiz şöyle buyuruyor:
“Andolsun ki sizi biraz korku ve açlıkla, bir de mallar, canlar ve ürünlerden eksilterek deneriz. Sabredenleri müjdele.”
“10’larca belki 100’lerce dairesi olan birisi bir dairemiz de ihtiyaç sahibine verelim demiyor, kira bari almayayım ya da daha az kira alayım bile demiyor.” Ne demek efendim, bir de “ben mağdurum, o yüzden arttırıyorum kirayı” diyor.. bir cami önünde mendil açtırasım geldi.. Taşınmak daha pahalıya mal olacağından istediği fahiş oranları iki yıldır kabul ediyorum!!! Benim de kirada bir evim var (hepi topu mal varlığım tek o zaten), işyerime uzak bir yerde, oradaki kiracıma son 4 yıldır, yapabileceğin ne ise kendin karar ver kira artışına diyorum! Ya benden adam olmaz.. ya da bu işte bir yanlışlık var..