Bir çağın açılıp yeni bir çağın açıldığı tarihtir 1453. İstanbul’un Fatih Sultan Mehmet tarafından fethedildiği yıl. Ardan tam 571 yıl geçti. Bu yıl Fethi Mübin’in 571. yılını kutladık. 571 anlamlı bir ifade. Zira İslam Peygamberi son nebi Hz. Muhammed (s.a.v.)’in doğduğu yıl 571. Böyle anlamlı bir yıldönümüne bir başka anlam katarak fethin 571. yılında fethin manevi fatihi Sultan II. Mehmet’in hocası Hacı Bayram-ı Veli Hazretlerinin talebesi mikrobu ilk bulan tıp ilmiyle de zirve yapmış Akşemseddin Hazretlerini Bolu Göynük’te kabri başında ziyaret ettik. İstanbul’dan Egeli hemşerim, eğitimci, yazar Mustafa Uslu hocamız ve Serkan Tiryaki kardeşim ile birlikte Göynük’e gittik. Tarihi evleri ile insanı büyüleyen Göynük’te medfun bulunan Akşemseddin Hazretleri buraya manevi ışığını saçmaya devam ediyor. Benim için unutulmaz bir gün oldu. Bir yandan yazar kimliği ile eğitim camiasında son derece güzel hizmetler vermiş, birçok projede imzası bulunan Mustafa Uslu hocamız bizimle kıymetli vakitlerini paylaşıyor diğer yandan Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in doğduğu tarih olan 571 yılı kadar yıl geride kalıp 571. yılını kutladığımız İstanbul’un fethi gününde Akşemseddin Hazretlerinin huzurundayım. Akşemseddin Hazretleri İstanbul’un fethinde en önemli sembol isimlerinden biri. Şehrin manevi fatihi.
İstanbul’un fethini anlatırken tarih olarak epeyce bir zaman geriye gitmemiz lazım. Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in yaşadığı döneme ve Hendek Savaşı’na kadar uzanmamız gerekir. O dönemlerden bahsetmez isek fetih anlaşılamaz anlaşılsa da eksik kalır. Hendek Savaşı’nda Medine’de bulunan Müminler müşrik Mekkelilere karşı Medine’yi korumak ve savunmak için şehrin etrafında bir hendek kazarlar. Müminler bu hendek kazımı esnasında kimsenin kaldıramayacağı büyük bir taşa rastlıyorlar. Taşı parçalamak mümkün değildir. Müminler durumu Allah Resulüne iletirler. Resulüllah Efendimiz balyozu eline alır ve besmele çeker, balyozla taşa vurur taş aniden parçalanır ve 3 ayrı taş parçası 3 ayrı istikamete doğru gider. İşte o gün 3 ayrı istikamete giden o 3 ayrı taş 3 farklı fethe işaret eder. Fetihlerden biri Mısır’ın fethi, diğeri İran’ın fethi bir diğeri ise İstanbul’un fethidir. İşte bu sebepten dolayı İstanbul’un fethini Medine’den başlatmayan her anlatım eksiktir. Fethin müjdesinin binlerce yıl önce verildiğini bilerek fetih olayına bakmamız gerekir.
Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.v)’in bu müjdesine nail olabilmek için İstanbul 28 defa
kuşatılmıştır. Ancak fetih 29 Mayıs 1453 tarihinde Sultan II. Mehmet Han’a nasip olmuştur. Bu fethin en önemli ismi hiç şüphesiz Padişah Fatih Sultan Mehmet’tir. Sultan II. Mehmet ikinci kez tahta çıktığında henüz 19 yaşında genç bir padişahtır. 21 yaşında tarihe yön veren bir fethe imza atarak Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in İstanbul’u fetheden kumandan ne güzel kumandandır övgüsüne mazhar olmuştur. Fatih Sultan Mehmet kendi yazdığı bir şiirinde “İmtisal-i cahidullah” oluptur niyetim. Dini İslam’ın mücerret gayretidir gayretim” diye ifade kullanmaktadır. Padişah Fatih Sultan Mehmet’i bu fetihten vazgeçirmek isteyenler olmuş. Bunun için huzuruna çeşitli elçiler gelip gitmiş. Bu elçilerden birinin heyetinde Uzun Hasan’ın annesi Sarı Hatun’da vardır. Sarı Hatun Fatih Sultan Mehmet’e: “Ey Oğul bunca zahmet nedendir” diye sorunca, Fatih Sultan Mehmet kendisine bu zahmet İslam yolunadır. Eğer bu zahmeti bugün çekmez isek Allah’ın huzuruna çıktığımızda mahcup olurum diyerek fetih gerekçesini anlatmıştır.
Fatih Sultan Mehmet sürekli haçlıların gücünden bahsederek İstanbul’un fethiyle ilgili her girişimi ve çabayı yokuşa süren Çandarlı Halil Paşa’yı gecenin bir yarısında huzuruna çağırtır. Çandarlı Halil Paşa vakitsiz davetten tedirgin olmuş vaziyette huzura varır. Huzura giderken yanına birçok mücevheratını da alır. Fatih Sultan Mehmet huzura gelen Çandarlı Halil Paşa’ya bizim kimsenin servetinde gözümüz yok deyip onu terden sırılsıklam olmuş yastığını göstermiş ve sonra da şu meşhur sözünü söylemiştir. “Ya ben İstanbul’u alırım ya da İstanbul beni.” Bu ifadesiyle Fatih Sultan Mehmet fethe olan inancını ve kararlılığını ortaya koymuştur.
Fatih Sultan Mehmet fethe dair inancının yanı sıra fetihle ilgili bütün hazırlıkları ve işlemleri de yapmıştır. İlk olarak Anadolu Hisarı’nın tam karşısına Rumeli Hisarı’nı yaparak boğazdan gelecek yardımın ve tehlikenin önünü kesmiştir. Edirne’de devrinin en güçlü toplarını döktürmüş doğudan ve batıdan gelebilecek tehlikelere karşı bütün önlemleri büyük bir titizlikle almıştır. Bütün bunlara yetinmemiş gemileri karadan yürütüp Haliç’e indirmeyi başarmıştır. Fatih Sultan Mehmet gemilerin karadan yürüttürülerek Haliç’e indirilmesi emrini verdiğinde bazı askerler bu emri doğru bulmayıp dedikodusunu yapmaya başlamışlar. Bu esnada askerin bu davranışını duyan Akşemseddin Hazretleri bütün askerleri toplayarak Ulul emre itaat edilmesini kendilerine salık vermiştir.
İstanbul’un fethinden ikinci olarak anılması gereken şahsiyet sahabeden Halid bin Zeyd yani Ebu Eyyûb el-Ensarî Hazretleri. Bugün Eyüp Sultan ilçesinde medfun bulunan ve binlerce insan tarafından ziyaret edilen sahabe Ebu Eyyûb el-Ensarî, Emeviler döneminde 668 tarihinde ilk kez İstanbul Müslümanlar tarafından kuşatıldığında bu kuşatma da 87 yaşında olmasına rağmen bulunmuştur. Ebu Eyyûb el-Ensarî yaşlı olmasına aldırış etmeden surların önünde büyük bir mücadele vererek
Şehit düşmüştür.
İstanbul’un fethinde üçüncü olarak hatırlamamız gereken isim elbette Akşemseddin Hazretleridir. Akşemseddin Hazretleri, Sultan II, Mehmet’e İstanbul’un mutlaka fethedileceği inancını aşılamış ve genç bir şehzadeden büyük bir Sultan çıkarmıştır. Fetih esnasında siperleri çadırları gezerek orduya maneviyat aşılamıştır. Maneviyat bir odaya kapanıp gece gündüz tesbih çekmek değil bilakis Hakkı hâkim kılabilmek için mücahede etmektir. Akşemseddin Sultan Fatih’e: “Yeryüzünde Hakkı üstün tutan bir nizam kurmak için yapılan mücadele en büyük cihattır. Dünya sevgisine kapılıp da
Can endişesine düşüp de bundan geri kalmak en büyük felakettir.” diyerek onu aşk ve şevke getirmiştir.
İstanbul’un fetih denilince aklımıza gelebilecek bir başka isimde surlara bayrağı diken Ulubatlı Hasan’dır. Ulubatlı Hasan, Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.v)’in İstanbul’u fetheden asker ne güzel askerdir övgüsüne mazhar olan askerlerin sembolüdür. Hakkı hâkim kılmak için çalışan ve her türlü zorluğa göğüs geren ve bu uğurda anadan yaradan ve serden geçen bir mücahittir. Hakkın batıla galip gelmesinin işareti olan İslam sancağını surlara dikerken 30 kadar arkadaşıyla birlikte şehitlik mertebesine ulaşmıştır.
İstanbul’un fethi denilince akla gelen bir diğer şey de fethin sembolü Ayasofya’dır. Ayasofya Camii bugün çok şükür yeniden ibadete açılarak Sultan Fatih’in ruhu rahatlatılmış ve İslam’ın sembolü olarak gök kubbede yerini almıştır. Bugün Ayasofya
Camii Mescidi Aksa’nın, Kudüs’ün, Mekke’nin ve Medine’nin teminatıdır. Fethin sembolü Ayasofya Camiinin minarelerinde ezan sesleri dünyanın dört bir yanında duyulmaktadır. Ve kıyamete kadar da ezan sesleri bir daha hiç susmayacaktır.
Şanlı tarihimizde bir dönüm noktası olan İstanbul’un fethinin 571. yıldönümü kutlu olsun. Fethe giden yolda büyük emeği olan dönemin insanlarını minnetle ve şükranla anıyorum.