Tanrı, Ad, çoktanrıcılıkta, var olduğuna inanılan ve tapılan insanüstü varlıklardan her biri.
“Tanrı” kelimesi, Arapça “ilâh” kelimesinin karşılığıdır. “İlâh” kelimesi “kendisine tapınılan varlık” anlamına geldiğinden zaman zaman Allah Teâlâ (c.c.) için kullanıldığı gibi insanların Allah’tan başka taptıkları varlıklar için de kullanılır.
“Allah” lafza-i celâli ise bizzat Allah Teâlâ’nın kendisini ifade eden özel ismidir. Bu bakımdan, kelâm âlimlerine göre “Allah” kelimesi, Cenâb-ı Hakk’ın yüce zâtına ve bütün kemâl sıfatlarına delalet eden özel ismidir. Hiçbir dilde bu kelimenin ifade ettiği özel manayı kapsayacak bir kelime bulunmamaktadır.
Öte yandan “Allah” kelimesi bütün Müslümanlar için tevhid inancını temsil eden ortak bir bağ niteliğindedir. Bu sebeple Müslümanların, ibadet ettikleri tek yaratıcılarını “Allah” diye anmaları daha doğru olur. Dolayısıyla “Allah” bu adla veya
“esmâ-i hüsnâ” adı verilen 99 isminden biriyle anılmalıdır.
Bununla birlikte dinimizin bildirdiği mutlak kemâl sahibi, noksanlardan münezzeh olan Yüce Allah’ı “Tanrı” kelimesi ile ifade etmek de İslâm inancına aykırı olmaz. Nitekim İslâm toplumlarında “Hudâ”, “Yezdân”, “Çalap” ve “Mevlâ” gibi kelimeler de kullanılmıştır.
Kaynak https://kurul.diyanet.gov.tr/Cevap-Ara/4/allah-ismi-yerine-tanri-kelimesini-kullanmak-caiz-midir
Tanrı kavramının sözlük anlamlarında görüldüğü kadarıyla kendisini layü’sel (mes’ul tutulamaz) gören insanüstü sayan her varlık tanrılık iddiasında bulunmuş sayılır.
Sosyolojide, toplumların tapınma ihtiyacını gidermek maksadıyla otorite kabul edilen, mukaddes makam olarak yer edinmiş olsa bile, insanlık tarihi çakma tanrılar tarihi olarak okunabilecek kadar sayısız tanrıya şahitlik eder.
İnsanoğlu, evrime inansın ya da inanmasın tapınmaya muhtaçtır. Tapınma ihtiyacı bir dürtüdür. Aynı şekilde tapınmaya muhtaç olan bir takım güç, kudret ve azamet sahibi olan ademoğlu, sınırlarını zorlayıp haddini aşarak, tüm acziyetine rağmen kendisine tapınılan olarak, tanrılık iddiasında bulunmuştur. Doğrudan tanrılık iddiasında bulunmaya cesaret edemeyenler canlı, cansız varlıklara tanrılık özelliği kazandırmış, böylelikle insanlar üzerinde baskı oluşturabilmiştir.
Geçmiş kavimlerden Musa a.s.’ın azgın kavmi Allah’a tapınmak yerine, altından yapılan bir inek heykeline tapınmayı tercih ederek sapkınlığını göstermiş, bu konuyu Allah Kur’an’da bize misal vermiştir.
Yine aynı azgın ve sapkın kavmin tanrılık iddasında bulunan zalim lideri, Mısır hükümdarı Firavun, ünvanının etkisinda kalmış ve Musa a.s.’ın Allah’tan getirdiği mesajlara açıktan düşmanlık ederek, haşa Allah’a meydan okumuştur.
Tarih, zalim ve arsız tanrıların helakine şahitlik ederken aynı zamanda bu tanrılara tabi olan toplumların helakini de yazmıştır.
Aynı tarih zalim ve azgın tanrılara karşı çıkmış, tanrılara dokunmuş kahramanlardan övgüyle bahsederek onların isimlerini vahiyle ölümsüzleştirmiştir.
İslam inancında, iman etmenin şartları arasında sayılan bu kahramanların adları, yüzyıllardır İslam olan toplumların çocuklarına isim olmuştur.
Günümüzün makam, zenginlik ve kudret sahiplari, tıpkı insanlık tarihinde yazılan örneklerde olduğu gibi açıktan tanrılık iddiasında bulunmasalar dahi makam ve çevrenin güç eksenini kullanarak zulüm ve arsızlıkta sınır tanımaz olmuşlar.
Dolaylı olarak, tanrı gibi kendillerine sınırsız bir dünya inşaa etmişler. Bu kitapsız tanrıların, hesapsız işleri halka eziyet eder hale gelmiştir. Tanrıların yaptığı zulümler, halkın inleyişine ve eylemden mahrum isyanına dönüşerek, arşı titretir hale gelmiştir.
Halka hizmet etmek üzere tesis edilmiş günümüz kamu erkine, iktidarına, nüfuzuna, öyle ya da böyle yolu düşen vatandaşın karşısına, gücünü keyfiyetten alan, görgüsüz bir tanrı memur çıkabileceği gibi, gücünü makamından alan tarı idareciler de çıkabilmektedir. Zahmet edip bu güç ve otorite sahiplerine tanrı mısın diye soracak olursanız, kattiyetle ve şiddetle tanrılık ithamı reddedeceklerdir. Oysa aynası iştir, lafa bakılmaz.
Trafik kuralına uymayan sürücü, yaya. Görevini ihmal eden, haddini aşan siyasetçi, memur ve amir. Adaleti kirleten avukat, hakim ve savcı. Allah’tan ve ahlaktan yoksun öğretmen ve ilim ehli. Saygısız evlat, sevgi, şefkat ve yoksunu ebeveyn. Toplumu ifsada meyilli vatandaş hep haddi aşan, nefsine ve çevresine zulmeden gizli ya da açıktan tanrılık iddasında bulunmaktadır.
Beşeri düzenlerin meşruiyeti, ilahi adalete, vahiy merkeze alan şeriata yakınlıkları kadardır. İlahi adaletten beslenmeyen beşeri adalet sistemleri, kanunları ve kuralları zulğmden beslendikleri, tanrılık tasladıkları için gayrimeşrudurlar. Gayrimeşru düzenlerin, kanunların ve kuralların ekibi ve nesli tahriften geri kalmadıklarını, yaratımışa ve yaratana hürmet yerine isyanı teşvik ettikleri tanrılık, Allah’a başkıldırının alametidir.
Tanrılar ile Allah arasında görebileceğiniz temel fark, tanrıların zalim oluşudur. Bir kurum, makam ya da kişinin tanrılık iddiası güç zehirlenmesinden kaynaklı, yaptığı zulümlerinden, yani zalimliği ile anlaşılır.
Tanrılar bencildir. Tanrılar hırslıdır. Tanrılar, güç ve otoritelerine rağmen acizdir. Tanrılar, acizliğini, zulüm yaparak örtmeye çalışır. Oysa Allah, zulümden ve zalimlikten müstağnidir, zulmetmeye ihtiyacı yoktur. Allah, rahmet ve merhamet sahibidir. Allah cömerttir. Allah kullarına karşı her daim ikram edendir.
Ülkemizin güç, makam ve imkan sahipleri, vatandaşına, tebasına, cemaatine, cemiyetine, ailesine, elleri altında bulunanlara karşı, kendi emelleri ve hülyaları adına acımasızca davranmaktan kaçınmadıkları sürece tanrılık iddasında bulunmuş satılırlar. Yani haktan, hukuktan, adaletten, merhametten, şefkatten, cömertlikten, saygıdan, sevgiden uzak durdukları sürece tanrıdırlar.
Kendileri kabul etmeseler dahi işleri tanrılıktır.
Enes”in (ra) naklettiğine göre, Resûlullah (sav) şöyle buyurdu:
“Zalim de olsa mazlum da olsa kardeşine yardım et.”
Bunun üzerine birisi, “Ey Allah”ın Resûlü!
Eğer mazlum ise yardım ederim, ancak zalimse ona nasıl yardım edeceğim?” dedi.
Resûlullah buyurdu ki, “Onu zulümden uzaklaştırırsın veya onun zulmüne engel olursun.
İşte bu ona yapacağın yardımdır.”
(B6952 Buhârî, İkrâh, 7)
Kaynak https://hadislerleislam.diyanet.gov.tr/sayfa.php?CILT=3&SAYFA=613
Allah Resulünün emri doğrultusunda bize düşen, elimizden geldiği, gücümüz yettiği kadar, makam ve devlet gücünü kullanarak, kamuya karşı haince yapıp ettikleriyle, halkına ve tebasına zulmeden Tanrılara dokunmak olacaktır.
Tanrıların zulmünü duyurarak, tanrıların zulmüne karşı koyarak, Tanrılara dokunmak zorundayız. Aksi halde bizde Tanrıların düçar olacağı akıbeti hak edenlerden olacağız.
Zalim bir kavme, yaptıkları zulümleri sebebiyle azap gelmeden önce, mazlumlar zulme razı olup, sessiz kalacak olursa, Allah c.c. mazlumu, zalimden ayırmayacağını, toptan helak edeceğini Kur’an’da anlattığı hikayeriyle kullarını haberdar etmiştir.
Allah’ın helakine müstehak olmamak için hep birlikte haykıralım.
Ey Tanrılar, Tanrılık iddasında bulunanlar, Ey Tağutlar (Allah’tan başka tapınılan her şey), Ey Bel’amlar (Terbiyesiz, açgözlü, Bel’am Bin Baura), Ey Karunlar (Zenginliği azaba vesile olan ünlü), Ey Müstekbirler (kendini büyük görenler), Ey Zalimler, Ey Hainler; Allah topunuzun belasını versin.